Latinlerin bir atasözü var, “Damnant quod non intelligunt” diye söylenir.
“Anlamadıkları şeyleri kınarlar.”
Atasözünün öznesi yok ama son günlerde ortada çevreciyim diye gezinenleri görünce özneyi rahatlıkla bulabiliyorsunuz.
Kafasına yerleştirdiği geniş ağızlı eski gangster fötr şapka kombinezonuyla ‘Benden değilsen, benim gibi düşünmüyorsan suçlusun’ mantığıyla hareket eden ve ‘her köfteye maydanoz çevreci’ özne…
Sendikacılıktan, avukatlıktan, memuriyetten emekli olup boşta kalınca ‘sosyalist aforizmalarını’ tatmin edecek bir kulp bulabilmek için çevreci geçinenler özne…
Sosyal demokrat mantığına sahip olmasına rağmen arada bir dolunay çıkınca kurt adam olması misali kapitalist mantığı ortaya çıkan ve tam deniz kıyısında 200 yıllık Müslüman mezarlığının üzerine gökdelen dikenler özne…
2017’de kuruyan bir ağacı koruma altına alma çalışmasını beyni yerine başka yerinden anlayınca bir tık fazla like almak için ‘Bunlarla aynı dönemde yaşadığıma utanıyorum yeaa’ diyen geniş ağızlı ergen sosyalistler özne…
Cami önünde kuruyan ağaç yenisi dikilmek için kesilse ‘asırlık ağacı kesiyorlaar’ diye yaygara koparmak için aportta bekleyen, kesmek yerine koruma altına alınca ‘ne gerek var, yeni fidan dikilebilirdi’ diye ‘entellektüel’ havalarında fikir verenler özne…
* * *
Bunlar nasıl bir çevrecidir ki; ‘Ordu’nun sorunu’ olan adamın döneminde Ordu Sineması yıkılıp yerine Sinema Otel ruhsatlandırılırken sesleri çıkmadı?
Bunlar nasıl çevrecidir ki; şehrin girişini duvar gibi örten Anemon Otel’e bir cenaze arabası karşılığında izin verilirken sesleri çıkmadı?
Bunlar nasıl çevrecidir ki; mezarlık üzerine yapılan Belde Otel’in önündeki asırlık mezarların üzerindeki çam ağaçları kesilip yerine balo-düğün salonu yapılırken sesleri çıkmadı?
Sahi, Boztepe’nin eteklerinden zirveye doğru ince ince giren çok katlı apartman ruhsatları verilirken neredeydiler?
Gazi Köprüsü’nden Durugöl’e kadar koşu parkuru yapılması sırasında onlarca ağaç kesilirken neredeydiler?
Rıhtımdan bakıldığında şehrin en arka tepelerinde yükselen 15-20 katlı yüksek binaların ruhsatı verilirken, inşaatlar yükselirken neredeydiler?
Yoktular. Sadece yerel basına mail atıp cılız bir basın açıklaması ile geçiştirdiler. Çünkü bunlara ruhsat veren, imar veren, yol veren, ağaçları kesen kendileriydi.
Sahil gezinti alanının genişletilmesi sırasında pankart açıp eylem yapanlar kendileriydi. Dün eylem yaptıkları o sahil kordonundan badi badi yürüyerek Olive Cafe’ye kahvaltı yapmaya, çay içmeye gidenler de yine kendileriydi!
Samsun’da ve Trabzon’da deniz doldurulurken sesleri çıkmayan ama Ordu’da sahil yürüyüş alanı genişletiliyor diye gelip açıklama yapan Samsun ve Trabzon Milletvekilleri kendileriydi!
Çaybaşı’nda çöp alanında eylem yapan ama ‘söyle o zaman çöpü nereye dökelim?’ diye sorulunca afyon yemiş gibi öbek öbek bakanlar da kendileriydi!
Plaj mevkiinde Tomur Cafe yapılmasın diye eylem yapan ama yapıldıktan sonra koşa koşa gidip Latte içen, Pazar günleri ailesiyle kahvaltıya gidenler yine kendileriydi!
Hani Ordu’da bir söz var: Pancara gelince kıyır kıyır, zora gelince mee…Aynı durum…
* * *
Halk için değil, ideolojisine göre ‘istemezük’ kafasının bahanesi haline gelen çevrecilik, matbaaya karşı çıkan divitçilerle aynı saftadır.